Sayfalar

26 Mart 2013 Salı

24 Mart Dünya Tüberküloz Günü


Verem (tüberküloz) hastalığı, verem basili tarafından oluşturulan ve solunum yoluyla bulaşan bir hastalıktır.Robert Koch’ un tüberküloz basilini bulduğu gün Dünya Sağlık Örgütü tarafından 24 Mart Dünya Tüberküloz Günü olarak ilan edilmiştir.
Tüberküloz, dünyada ve ülkemizde çok ciddi bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre, dünya nüfusunun üçte biri tüberküloz basili ile enfektedir(vücuduna basili almıştır). Tüberküloz ile enfekte olanların %10’unu yaşamlarının bir döneminde tüberküloz olma ihtimali vardır. Dünyada her yıl yaklaşık 9 milyon yeni hasta ortaya çıkmakta, 1,7 milyon insan tüberkülozdan ölmektedir.
Türkiye’de verem hastası sayıları yıllar içerisinde azalmaktadır. Verem hastalığı, hastaların %60-65’inde akciğerlerde, %35-40’ında ise akciğer dışı organlarda (lenf bezleri, akciğer zarı, kemik, böbrek, beyin vb.) görülmektedir. Vakaların ortalama %60’ı erkek, %40’ı kadındır.
Dünya genelinde tüberkülozla ilgili en önemli tehlike hastaların ilaçlarını düzenli kullanmamaları veya tedavilerini yarım bırakmaları sonucunda gelişen ilaç direncidir. Bu vakalar klasik verem ilaçlarına dirençlidir ve tedavileri ancak ikinci kuşak tüberküloz ilaçları ile mümkündür. Bu da tedavi başarısını azaltmakta ve tedavi maliyetini arttırmaktadır.
Tüberküloz vakalarının özellikle de bulaştırıcılığı en fazla olan yayma (+) vakaların (balgamında verem mikrobu tespit edilmiş vakalar) başarı ile tedavi edilmesi tüberküloz kontrolünde en önemli hususlardan birisidir.
Çocukları veremden korumak için doğumdan 2 ay sonra BCG aşısı uygulanmaktadır. Verem aşısı Aile Sağlığı Merkezlerinde ücretsiz olarak yapılmaktadır. Toplumu veremden korumanın en etkili yolu ise, bulaştırıcı verem hastalarının erkenden bulunması ve tedavi edilmesidir.
Verem hastalığına yakalananların aileleri ve temaslıları da Toplum Sağlığı Merkezleri Tüberküloz Birimlerine davet edilerek kontrol edilmektedir. Bulaştırıcı olan hastaların yakın çevresindekilere koruyucu ilaç verilmekte olup hasta olduğu tespit edilenlere ise tedavi başlanır.
Ulusal Tüberküloz Kontrol Programı çalışmaları “Tüberkülozsuz Bir Dünya” oluşturmak amacıyla kamunun yanında özel sektör, sivil toplum örgütleri ve gönüllü kuruluşlarla birlikte yürütülmektedir./
İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü bugün itibariyle 28 Toplum Sağlığı Merkezi Tüberküloz Birimi (verem savaşı dispanseri), 2 bölge tüberküloz laboratuvarı ve diğer bütün birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurum ve kuruluşları ile verem kontrolü hizmetlerini sürdürmektedir.
Ülkemizde verem hastalığının teşhis ve tedavisi ücretsiz olarak yapılmakta ve verem hastalarının tedavilerinin düzenli yürütülmesini sağlamak amacıyla hasta odaklı Doğrudan Gözetimli Tedavi (DGT) uygulanmaktadır.
Tüberküloz hastasının tedavisini düzenli olarak sürdürmek ve tamamlamak, tüberkülozun kontrolünde en önemli görevlerden birisidir. Bu nedenle, her tüberküloz hastasında doğrudan gözetimli tedavi standart yaklaşımdır.
Doğrudan Gözetimli Tedavi uygulamasında hasta tüm tedavi süresince ilaçlarının her dozunu bir görevlinin ya da sorumlunun gözetiminde içer ve bu durum kayıt altına alınarak tedavinin başarıyla sonuçlanması sağlanır.
Özetle;
  • Verem önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır..
  • Verem teşhisi alan kişilerin ilaçlarını düzenli ve yeterli süre kullanmaları çok önemlidir.
  • Verem tedavisinde kullanılan tüm ilaçlar ücretsizdir.
“Hedefimiz Veremsiz Bir Türkiye”

18 Mart 2013 Pazartesi

18 Mart Çanakkale Zaferi (98. Yıl dönümü)

98. Yıl dönümünü kutlamakta olduğumuz 18 Mart Çanakkale Zaferimiz tüm ulusumuz için kutlu olsun. Bu günlere ulaşmamızda, vatan uğruna canını veren şehitlerimizden rabbim razı olsun...

15 Mart 2013 Cuma

18-24 Mart Yaşlılar Haftası


    Yaşlılık, zamanın geçişine bağlı olarak hastalık söz konusu olmaksızın ortaya çıkan anatomik yapı ve fizyolojik işlev değişiklikleri olarak tanımlanmaktadır. İnsan vücudunun yapı ve fonksiyonlarında meydana gelen değişikliklere biyolojik yaşlılık, buna bağlı olarak organlarda meydana gelen değişiklere fizyolojik yaşlılık, kişinin kendini yaşlı hissetmesine bağlı olarak yaşam görüşü ve yaşam şeklinin değişmesine duygusal yaşlılık, aynı yaşta olan bireylerle karşılaştırıldığında toplum içinde fonksiyonların devam ettirilmesine ise fonksiyonel yaşlılık denir.
    Dünya Sağlık Örgütü yaşlılığı; “Çevresel faktörlere uyum sağlayabilme yeteneğinin azalması” olarak tanımlamış ve
  • 45-59 yaş arası orta yaş,
  • 60-74 yaş arası yaşlılık,
  • 75-89 yaş arası ileri yaşlılık,
  • 90 ve üstü ise ihtiyarlık şeklinde kategorize etmiştir.
    Yaşlılık, yaşamın diğer evreleri gibi doğal, kaçınılmaz ve tüm insanlar için geçerli olan bir durumdur.Bireyin kalıtımla getirdiği özelliklere, beslenmesine, çevre koşullarına ve kültürel çabalarına göre erken ya da geç, sorunlu ya da az sorunlu olur.
    Tecrübe ve bilgelik gibi yaşlılığın olumlu yönleri gözardı edilerek sürekli yaşlılık ile ilgili olumsuzluklara abartılı vurgu yapılmamalıdır. Aktif ve sağlıklı yaşlılık süreci geçiren dünya üzerinde çok sayıda birey olduğu bilinmelidir. Ünlü düşünür Marcus Tullius Cicero “İnsan yaşlılığında da başarılara imza atabilir” demekte ve üretkenliğin sürdürülmesinin önemini vurgulamaktadır.
    Yaşlanmanın üretkenliği ne oranda etkilediği ise çoğu zaman tartışma konusu olmakla birlikte pek çok sanat, felsefe ve bilim yapıtı 60 yaşın üzerindeki kişilerce üretilmiştir. Mimar Sinan'ın Süleymaniye Camii'ni 70 yaşında, Selimiye Camii'ni ise 80 yaşında tamamlamış olması, Pasteur'ün Kuduz Aşısını 60 yaşında bulması, Nobel ödülü alan Alman Doktor Albert Schweıtzer'in 88 yaşında halen ameliyat yapıyor olması bu duruma örnek gösterilebilir.
    Dün ile bugün arasında köprü kuran, değerlerimizi gelecek nesillere taşıyan yaşlılarımızın kimseye muhtaç olmadan yaşamalarını ve itibar görmelerini sağlamak toplumumuzun en önemli görevlerinden biridir. Unutulmamalıdır ki bir gün herkes yaşlanacaktır.
    Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir, tırmandıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş açınız genişler. (Ingmar BERGMAN)

14 Mart Tıp Bayramı

Tüm sağlık çalışanlarının Tıp Bayramını kutlar huzurlu, onurlu, güvenli bir çalışma yaşamı dileriz.

Esenyurt Toplum Sağlığı Merkezi

11 Mart 2013 Pazartesi

11-17 Mart Glokom Haftası


    Glokom, halk arasında “göz tansiyonu” olarak bilinen yaygın bir göz hastalığıdır. Göz içindeki sıvı basıncının göz sinirlerine zarar verebilecek düzeyde olmasıyla ortaya çıkar. Tedavi edilmezse tam görme kaybına yol açabilir. Dünyada yaşanan körlüklerin ikinci sebebi olarak gösterilen glokom erken teşhis ve tedavi ile önlenebilir bir hastalıktır. Glokom, 40 yaş üzeri, ailesinde glokom bulunan, hipotansiyon, hipertansiyon, diyabet, migren ve miyopisi olan kişilerde normalden fazla risk oluşturmaktadır.
    Glokom tanısının konulmasında konunun uzmanı göz hekimi tarafından yapılan detaylı bir göz muayenesi çok önemlidir. Yapılan muayenede görme keskinliğinin belirlenmesi ve rutin göz kontrollerinin yanısıra göziçi basıncının yani göz tansiyonunun ölçümü, göziçi sıvısının dışa boşaldığı kanalların yeraldığı bölgenin kontrolü ve göz sinirinin durumunun değerlendirilmesi büyük önem taşır.
    Glokom hastaları; glokom hastalığı, tedavisi ve olası riskleri konusunda yeterince bilgi sahibi olmalıdırlar. Risk altındaki kişiler yılda en az bir kere göz muayenesinden geçmelidirler, çünkü gerekli tedaviyi almayan glokom hastaları tam görme kaybı olasılığı ile karşı karşıyadırlar.
    Glokomun neden olduğu görme kaybının geri dönüşü mümkün olmadığından özellikle risk faktörü olanların periyodik göz muayenelerini yaptırmaları gerekmektedir.